Ben küçük ve kaliteli şeyleri çok seviyorum. Misal bir fincan türk
kahvesi. Ama iyisinden... Az şekerli, su ve kahve birbirlerine
harmanlanıp türk kahvesi olmuş.
Annem kotarıyor bence en iyi bu işi.
Malzemeden kaçmıyor, kahve paketlerinin bitiş hızı inanılmaz. Çalaateş
değil, usuuuul usuuul pişiyor kahve ocakta.
Az şekerli olacak ki, sunulan şeyin tadını alacaksınız, diliniz
boyanmayacak.
İllaki yanına bir tane portakal reçeli, has tadı aldıktan sonra
şenlendirmek isterseniz dili diye.
Dili şenlendiren insanları bir ayrı seviyorum ben. Özenli insanları...
Biraz da hüzünlü insanları...
İllaki kahve içerken gelir konu dedeme, annemin babasına. Ona pişirdiği
kahveler ve onun övgüleri. Onları anmak için de çokça kahve pişirir
annem. Ruhları şenlensin uzak diyarlarda diye.
Ben Barış Bıçakçı'yı annemin kahvesi gibi sevdim. Hacimleri küçük
kitapların. Nesir ama değil, şiir sanki. Nasıl bir gözlem gücü, nasıl
bir anlatım, nasıl bir dili şenlendirme, nasıl bir hüzün, nasıl bir
özen, göz boyamadan, çalakalem değil demlene demlene.
Bıçakçı da yazdıkça birilerinin ruhu şenleniyor uzak diyarlarda.
Ankara'yı da ayrıca hiç bu kadar sevmemiştim. Sizli haliyle biraz
kendini sevdiren şehir büyüledi beni aralardan sızışlarla.
2024 Yılında Okuduğum Kitaplar-Ekim
3 hafta önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder