15 Eylül 2009 Salı

Anne İş'te.

Ebru Şallıcığımda dinleyip, söylediklerinden etkilenmiştim Sabiha Paktuna Keskin'in . Tatildi, taşınmaydı, işe başlamaydı derken kitabı sipariş edip edinmem bugünü buldu. Lakin kitap bugün bitti. Ben beğendim kitabı. İşte bir iki püf nokta...


Çocuklukta yaşananlar hatırlanmaz ama hiç unutulmaz (s.19). Anadili kimden nasıl öğrendiğimizi bilmeyiz ama hiç unutmayız. Yabancı dili öğrenişimizi hatırlar ama unuturuz. Aslında ne mucizevi ve dikkat edilmesi gereken bir zaman dilimi geçiriyorum Umut Ege'yle.

Gelişmemiş bir yeteneğin zorlanması beyin gelişimini etkiler. Ders niteliğinde
yabancı bir dilin sözcüklerinin nesnelerle eşleşmesi çocuk beynini yorar (s.82).

Annenin işten gelince babaya biraz da sen ilgilen demesi çocuk anne bağlanmasını etkiler. Eşine yardıma gönüllü baba ev işlerine katkıda bulunmalıdır (s.75). Ben çocukla ilgileneyim sen işlerine bak bir türk toplumu klasiğidir. Tersine çevrilir umarım.


Çocuk ilk üç yaşında annesine düşkün olur, bu bağımlılık değil bağlılıktır ve böyle olması gerekir, bu bağlılığın örselenmemesi, geliştirilmesi sağlıklı birey için şarttır diyor kitap özetle.

Pek çok püf nokta kitapta. Anneler mutlaka okuyun diyorum:))

120 sayfa, 2007.

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Devlet Tiyatroları Genel Müdürüydüm

Bir ara alıp koymuşum kütüphaneme. Umut Ege'nin oyunlarını izleme, odadan çıkamama sekiz saatinde, o oynarken arada okuyuverdim.

Rahmi Dilligil, anlatmış, blog yazar gibi:) Ordan burdan şurdan.

Çocukluktan arkadaş gazeteciler, sanatçılar, bir ailede birden çok sanatçı (Enis Fosforoğlu, Rahmi Dilligil'in teyzesinin oğluymuş) hep dikkatimi çekmiştir. Geçenlerde emeklemeden oturma konumuna geçen Umut Ege'nin suratındaki iş başarmanın dayanılmaz mutluluk ifadesi (9. ayında bile) ve örnek alma konularında düşünüyorum bu vesileyle. Çocuklara başarmanın keyfi öğretiliyor mu, örnek alınacak insan budur deniyor mu?

Rahmi Bey anlatmış, bazen anlatmış ama isim vermemiş, çok merakta kaldım:))

Türk yazarlarının eserlerine ağırlık verdiğinden bahsetmiş, eline sağlık. Ne zaman ki oyun bir türk yazarın, o oyundan tad alışım bambaşka.

Mazhar Alanson'un tiyatro kökenli olduğunu da kitap sayesinde bilgi dağarcığıma eklemiş bulunmaktayım:))

Kitabın yayınevi yok, yazarın kendi yayını. Ekteki kendisine yazılan mektuplar hariç 95 sayfa.

Kış gelse de tiyatroda alsak soluğu.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Hayvan, Sebze, Mucize

Barbara, ilk evliliğinden olan kızı Camille, kocası Steven ve kızları Lily herşeyi kendilerinin üreteceği, ya da yakın civardan edineceği bir sene geçirmeye niyetleniyorlar ve çiftliklerine doğru yola çıkıyorlar.

Barbara diyor ki, bir besinin mutfağımıza ulaşana kadar harcanan akaryakıtın kalorisi besininkinden daha fazla, sizce burada bir yanlış yok mu?

Herşeyi mevsiminde yiyin diye bas bas bağırtılara kitap da eşlik ediyor (artık çoğu kişi hangisi hangi mevsimindir bilmiyor malesef).

Tarhana nasıl yapılır diye düşündüğüm, yeşil mercimek çorbasına taze makarna kestiğim (tamam çok orantısız oluyorlar henüz, ama başaracağım:)) bir yaş dönemindeyim. Kitap iştahımı iyice kabarttı. Domates konservesini hiç sevmem ama, öyle ballandırarak anlatmış ki yapsam mı dedim:)) İşe başlasam gelsem her akşam yemek yapsam dedirtiyor kitap insana:)) Yemek yapmayı ben de çok seviyorum. Sağlıklı yaşadığımı hissetmek beni mutlu ediyor. Buna rağmen kitaptaki kadar romantik değil mutfak yaşantısı. Neşeli günler filmini izler gibi hoş bir tad bıraktı bende. Girişimci ruhlar her zaman güç veriyor insana:)

Tatlı hikayelerin arasında gıda endüstrisinin acımasızlıklarını da anlatıyor. Yapay yetişen hayvanlar ve ürünleri, organik işindeki kandırmacalar, zirai ilaçlar...

İlaçlanmamış bir tarlada bitki kendi imkanlarıyla mücadele verir, bu da daha antioksidan bir yapıya kavuşmasını sağlar diyordu Barbara. İş saksıda domates, bahçede tavuk yetiştirerek çözülemeyecek kadar karmaşık. Yapılan organik tarım ne kadar organik? Umarım Barbara'nın çabaları hükümetlerimizin politikalarına da yansır.

Bu arada kitap elimde süründü de süründü. Bolca kitabın okunduğu eski tatiller gene olacak mı?;)

Mehtap'tan.

415 sayfa, Bilge Kültür Sanat, Mart, 2009

30 Haziran 2009 Salı

Kamu Yönetimi Ülke İncelemeleri


Gene yeterlik döneminde okuduğum bir kitap. Fransa, İngiltere, ADB; Federal Almanya, Rusya, Polınya, İspanya, Arjantin tarihsel gelişme, sosyo ekonomik yapı, siyasal yapı, anayasal sistem, merkezi yönetim, taşra örgütlenmesi, yerel yönetimler, kamu personeli, kamu finansmanı ve bütçe, güncel kamu reformları, özelleştirme ve yerelleştirme politikaları, bölgesel küresel etkiler başlıkları altında inceleniyor. Ülke bütün olarak ele alınıp, o ülkenin dilinde okuma yapabilecek kişilerce (Polonya hariç) bölümlerin hazırlanması doyurucu bir sonucu beraberinde getirmiş. Yerelleşme, Bağımsız İdari Otoriteler, Bölge Kalkınma Ajansları, Özerk kurumlar, Kamu denetçisi kavramları etrafımızda uçuşurken diğer ülkelerde durum nasıl görmek açısından yararlı.

735 sayfa, İmge, Şubat 2009 Ankara

29 Haziran 2009 Pazartesi

Masumiyet Müzesi



Nobel'den sonra olmamış bence. Nerede Cevdet Bey ve Oğulları'nın tadı, nerede Sessiz Ev'de kızın ölüvermesinin sarsıcılığı. Giderek daha az beğeniyorum yazarın kitaplarını. Ama okumadan da duramıyorum. Umut Ege'yi emzirirken okuduğum bir kitap. En okunan kitabı diyorlar ama benim en okuyamadığım kitabı oldu. Kitabın en sevdiğim yanı Balıkesir'e giderken, yolda kitabı bitirmeye çalışırken okuduğum ve bana pek uyan bu satırlar oldu:

"Bazen zamanın ne kadar çok akmış olduğunu yıkılan bir binadan, küçük bir kızın çocuklu, neşeli, iri göğüslü koca bir kadın olmasından, ya da gözümün çoktan alıştığı bir dükkanın kapanmasından anlar, telaşlanırdım." (s.488).

Kitabın kahramanı biriktiyor da biriktiriyor, masumiyet müzesinde sergilediklerini. Evde yıllar geçtikçe ve dolaplardan eşyalar taşmaya başlayınca ve bir de yaşamımıza Umut Ege eklenip onun eşyalarına yer gerektikçe, ayıklama hastalığı başladı bende. Her şey çok kullanılır olmalı, çok eşya bulunmamalı felsefesi yerleşti. Biriktirme her insanın içinde var sanırım. Ben de böyle sanal ortamlarda biriktirerek bu yanımı doyuruyorum.

Orhan Pamuk.
592 sayfa, İletişim, 2008 İstanbul
Öznur'dan.

Kamu Personeli

Yeterlik dönemi okunanlarından. Personel yönetimi nedir, kamu personeli kimdir, Liyakat sistemi - Kariyer sistemi farkı nedir, sıkça duyduğumuz norm kadronun arka planında neler vardır işte hepsi burada.

Kamu personel sistemi ve yönetimi konusunun "güdüleme" ve "beyindekini emme" zanaatlarını öğrenmeyle bir ilgisi yoktur. Modern devletin bir buçuk yüzyıllık deneyimi gösteriyor ki, kamu personel sistemi ve yönetimi, herşeyden çok bir "devlet sorunudur" diyor arka kapakta yazar.

Birgül Ayman Güler
365 sayfa, İmge, Kasım 2005, Ankara
Kendi Kütüphanemden

Yönetişim Zihniyeti


Sonay Bayramoğlu tezini kitaplaştırmış. Gene yeterlik hazırlık dönemimde okuduğum bir kitap. Bir yazara imrendım, enfes, keşke ben de böyle bir tez yazabilsem. Keşke Türkiye'de daha çok kadın böyle çalışmalar içinde olsa.

Çokça duyar olduğumuz bir kelime yönetişim. Yazar bu kavramı irdeleyerek başlıyor ve oluşturulan kavramsal çerçeve sonrasında bağımsız düzenleyici kurumlar ekseninde Türkiye'de etkilerini gözden geçiriyor.

Kriz, Derviş, hızla geçen kanunlar hafızamda. Lakin satır araları, dış dünya baskısıyla değişen kanunlar, bu kurullara düzenleme dışında yasama ve yargı güçlerinin verilmesi, bölüşüm ilişkilerinde yönetişim, pek çok kavramı aklımda oturtmama ve daha detaylı irdelememe yardımcı oldu.

454 sayfa, İletişim, 2005 İstanbul
Kendi Kütüphanemden

Türkiye'nin Yönetimi



Yeterlik sürecinde okuduğum ve yeterlik için mutlaka okunmalı dediğim bir kitap.

Birgül Hoca'yı tanımış olmak, benim için bir kazanım. Umarım daha da çok kitaplar yazarak, alanın kazanımlarını da arttırır.

Hoca her zamanki titiz tarzında. Merkez örgütlenmesi, mülki yönetim, yerel yönetim başlıklarıyla bu işin akademik yanında olmayanlar için de okunması zevkli bir kitap.

343 sayfa, İmge, Ocak 2009, Ankara
Kendi Kütüphanemden

28 Haziran 2009 Pazar

Fay Kırığı-1



Doktora yeterlik sürecinde roman okumayı çok özlemiştim. Sipariş ettiğimiz kitaplardan, yeterlik için olanları alıp sonrası için bu romanı ayırmıştım. Ayrıntılarda Eroğlu'nun kurduğu cümleler etkileyiciyken, bütünde aynı etkileyiciliği bulamadım. Gene de serinin diğer kitaplarını merakla bekliyorum:))

300 sayfa, Agora Kitaplığı, Mart 2009, İstanbul
Kendi Kütüphanemden

Yeni blog 1-2 deneme.

Tatil yaklaşıyor, kitap seçerken düşündüm de, neler okumuşum not etsem balık hafızama çok yardımcı olacak olacak.