25 Aralık 2012 Salı

Oğuz Tansel - Masallar

Annemin halasından dinlediğim masallar vardı küçükken. Çok iyi anımsıyorum bir iyi bir kötü kız vardı bir masalda. Nine çamaşırlarımı yıkarsın diyince tabi nineciğim diyen iyi kıza ırmaktan geçen sandık içi zümrütler yakutlar dolu olurdu, hayır yıkamam diyen kötü kızın sandığındansa yılanlar çıkardı. Bu iyi kız ve kötü kız bir iki duraktan geçerdi böyle masal boyunca. Çok severdim ben bu masalı.


Oğuz Tansel'in masallarında da buna benzer bir masal okuyunca taaa çocukluğuma kadar gittim. Zaten taaa çocukluğuma gitmek için görür gürmez almıştım Yedi Devler'i ve Üç Kızlar'ı.


Altı Kardeşler ve Mavi Gelin de YKY'den yayınlanan diğer masal kitapları.


Araştırırken gördüm : "1994'te ölen şair Oğuz Tansel ve 2001'de ölen eşi edebiyat öğretmeni Kalbiye Tansel'in kitaplığı vârisleri trafından ODTÜ'ye bağışlandı. Üniversitenin Türk Dili Bölümü ise bu eserlerden araştırmacıların ve öğrencilerin yararlanması için bölüm bünyesinde Kalbiye-Oğuz Tansel Kitaplığı'nı kurdu. Tansel çiftinin 3000 kitabı ve edebiyat dergisi vardı. (Kültür Sanat) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=183734". Masallar kadar güzel bir haber.

Bizim kıymetli kütüphanemiz nasıl bir seyir izleyecek acaba?



17 Ekim 2012 Çarşamba

NE kitap okuma saatini başka kitapla paylaşmaz.


UE'nin kitap okuma sevdası Altın Kumsal'la başlamıştı. Kasaba'nın En Şık Devi ile devam etmişti. Mumuk peşisıra gelendi. Tostoraman ile takıntılı kitap dönemini kapattı. O, o devri kapatmış olabilir ama ben ezberden okuyabilirim hala saydığım kitapları.

NE ile her çocuk birbirinden nasıl da farklı değerlendirmesini 40'ı çıkmadan yapmıştık zaten. Fakat günler, aylar ilerledikçe yeni veriler ekleniyor değerlendirme kümemize. NE kitap sevgisinde de abisinden farklı.



NE'nin takıntısı ise Foli! NE kitap okuma saatini başka kitapla paylaşmaz! Tamam tekrar zaten çok sevdikleri birşey çocukların ama "Ne o NE hala sıkılmadın mı?" diye sormak istiyorum. Abisinin o dönemlerde sevdiği kitapların hiçbirine pas yok. Yeni edindiklerime de. Varsa yoksa Foli. Foli'nin diğer kardeşlerini edinmek düşüyor bize de.

Artık içim bayılıp hadi bir de sen oku dediğimde ezberden gidiyor bizimki. Ama paylaşmaz kelimesini bir türlü oturtamamış. Foli oyuncaklarını hiç paylaşmaz oluyor bizimkinin okumasında Foli oncaklalını veeee-mez.


Kitap için bazı yerlerde +2 gördüm. Bizde +15 ay olarak çalıştı.

Kitap, Hepsi Benim diyen Foli'ciğin hiçbirşeyini paylaşmayışının sonrasında oluşan sıkıntılarla hiçbirşeyini paylaşAmayışına giden süreci anlatıyor.

Ben sadece "giysilerini paylaşmaz" ile verilen giysilerinizi paylaşın mesajından hoşlanmadım. Çocuk yaşlarda derli toplu bir giysi paylaşımı çok olanaklıymış gibi görünmediğinden.

Benim iki çocuğum var, birinin ismi NE. NE kitap okuma saatini başka kitapla paylaşmaz.


Hepsi Benim! - Foli


Lili ve Yedi Çocuğu

İletişim Yayınları

Sayfa 28

Baskı 2.Baskı Nisan 2012, İstanbul (1.Baskı Mayıs 2010, İstanbul)

Yazar Tülin Kozikoğlu

Resimleyen Banu Taylan









26 Temmuz 2012 Perşembe

Fay Kırığı 2 - Emine

Mehmet Eroğlu sevgimden daha önce bahsetmiştim. Fay Kırığı1, fena kitap değildi ama bu sevgimin karşılığında da değildi. Fay Kırığı1 notlarımda da dediğim üzere gene de merakla bekliyordum serinin 2. kitabını. Sanal kitap fuarından edindik. Okunmak üzere sırasını bekliyordu. Önce koca birinci şahsı okudu. Sonra da ben. Zaten İhsan Eliaçık çok ilgimi çekmekteydi ne zamandır. Hasan Hoca karakterinden fırlıyordu Eliaçık kitapta. Dinsiz bir adamla türbanlı Emine'nin aşkından irdeleniyor 2. kitapta Türkiye. Uzun bir roman ama daha da uzun olsa daha da okusam diyerek bitti. Bir tarafın namaz kılanı yobaz diğer tarafın alkol alanı ayyaş yaftaladığı zamanlarda iş şekillerde değil irdelemelerde dedirtti bir kez daha bana. Mehmet Eroğlu'nun şu sözü de referans sanırım :"gördüm ki İhsan Eliaçık’la aslında çok da ayrı yerlerden gelmiyoruz. Vicdanımızın buluştuğu yerdeyiz."

Ne zamandır daha derinlemesine birşeyler yazmak için bekletiyordum. Ama o zamanlar gelmeyince minicik de olsa notumu düşeyim istedim.

Dünyaya baktığı dürbün ne olursa olsun insanların vicdanlarının buluşması dileğiyle...


Bu arada bendeki kapakta yukarudaki.
Ama bence bu tasarım daha başarılı.

5 Nisan 2012 Perşembe

Devlet


Önüm arkam sağım solum içim dışım devlet kuramı oldu. Ama sanki fena bir metin çıkarmadım gibi.
Ben diyince çok ederi olmayabilir de Stanislav Andreski der ki bu kitap bir sosyoloji ve siyaset bilimi klasiği sayılmayı hak eder.

Devletin olduğu her toplumun sınıflı olduğunu vurguluyor yazar. Sonra devletin oluşumundan başlayıp ilkel fetih devleti, deniz devleti, feodal devletin gelişmesi, anayasal devletin gelişmesi, devletin geleceğinin alacağı yön başlıklarıyla ilerliyor kitap.

Benim gibi o daldan bu dala okumaları seven insanlar için tez çalışması bu açıdan da güzel. Sistemik biçimde konuya ilişkin pek çok kitap okumak zorunda kaldım. Ne çok yeni yazar, yeni kuram, yeni bilgi, yeni detay edindim. Hele ki bunlar üzerine yazmak durumunda kalınca oldukça damıttım edindiklerimi.

Alaeddin Şenel ve Yavuz Sabuncu'nun başarılı çevirilerinden bahsetmeden de geçemeyeceğim bu kitaba ilişkin yazarken.

Bir çırpıda okunamayan ama okunduğunda bir çıprıda bir kavram oluşturan bir kitap Devlet.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Baharda Yine Geliriz

Ben Barış Bıçakçı'yı çok seviyorum diye kızların doğumgününde Yaso getirdi bana Baharda Yine Geliriz'i. Başladım, beğenmedim, bırakmayı düşündüm, bunu O'na yapma dedim.
Eğer ki ben Bıçakçı'yı bu eseriyle tanımış olsaydım bir kitabını dahi okumazdım sonrasında.
2 sayfalık öyküde anlatım yeteneği büyüleyici olsa da (kitabın beni etkileyen iki öyküsünden biri Anlamayan Kadınlar), Ulus'taki Akman Pastanesi'ni pek güzel anlatsa da (diğer etkileyen öykü de Pastane) her zaman çok iyi kıvırdığı sıradanı demleyerek anlatma becerisinin bu eserinde  yerinde yeller esiyor. Yeller dedimse elbette ki Ankara Rüzgarları. Gene Ankara hep Ankara...

Sevgili Bıçakçı böyle yazacaksan ne baharda gel ne kışta.

28 Mart 2012 Çarşamba

Yeni Emperyalizm

Doktora derslerim sırasında Kapitalizm ve Sömürgecilik dersinin okumalarında aldığım kitap grubunun içindeydi. O zaman kitaptan parçalar okumuş da olabilirim okumamış da (işte blog yazmanın faydaları dönüp bakabilirsin).

Harvey'in Yaratıcı yıkım (creative destruction) kavramını kullanan bir makale okurken kitap aklıma geldi ve bu sabah aldım elime. Ve de bu akşamüstü bitirmiş bulunmaktayım.

Çok anlaşılır bir dil kullanıyor yazar (kısa bir sürede bitirebilirlik buradan kaynaklı, kavramları anlamak için durup tekrar okumak düşünmek gerekmiyor), bu anlaşılır dili kullanırken de tezlerde yetersizliğe düşmüyor asla.

ABD'nin hegemon güç oluşundan günümüze geçirdiği çalkantıları, yaklaşımları, hedefleri kapitalist gelişimle izdüşürerek irdeliyor.

Kapitalizm yaratır ama asla yıkmadan yaratmaz diyor yazar ve soruyor düzgün işleyen piyasa sistemi hoşgörü yaratacaktı, neden devlet toplumuna karşı daha despot oldu diye?

Neo libealizm hakkında kavramsal bir çerçeve oluşturmak isterseniz okuyun derim.

1 Ocak 1994'te Chiapas'ta Zapatista isyanını patlak verişini ve nedenlerini de tekrar anımsamak istersem kitabın 133. sayfasına bakmam yeterli.

175 sayfa.

23 Mart 2012 Cuma

Kapitalizm, Sınıflar ve Devlet

Bir önceki tez izleme komitemde belirlenen hareket noktam devlet olunca daha önceki postta da belirttiğim üzere kütüphanemizdeki konuya ilişkin kitaplara ek siparişler verdim.
Bir tanesi de Kapitalizm, Sınıflar ve Devlet idi.
Kitap yazarın yabancı bilimsel dergilerde yazdığı yazılarının bir çevirisinden oluşuyor.
Yazar bu kitabıyla benim kafamdaki bazı sorulara yanıt verip yeni sorular oluşturmama aracılık ettiği için benim açımdan çok başarılı.
Haldun Gülalp'le tanışmış olmaktan çok mutluyum.

21 Mart 2012 Çarşamba

Her Temas İz Bırakır

NE'ye hamileliğim sırasında pazar akşamları görüp geçiyordum Behzat Ç.'yi. Doğuma yakın sardırdım. Sezon sonuna kadar. Gerçi sezon finalini izleyemedim. Yeni sezonda özetle izledim sezon finalini. Saati 10'a kaydırılınca da aramızdaki gelgitli ilişki sona erdi diziyle.

Halamız çocuklara beraber baktığımız bir iki günlük süreçte gezinirken almıştı yazarın kitaplarını. Bu aralar bolca tez okuması yaptığım için (onlar da çok yakında bu sayfada olacak) araya hafif birşeyler koymak istiyordum. Her Temas İz Bırakır'ı ödünç aldım ondan.

Çocukların ikisinin de hasta olduğu haftasonuna denk geldi. Bir o ağlar bir öteki vızlar. Biri emmek ister diğeri uyurken başımda bekle der. İşte hem onların isteklerine cevap vermek hem de bu parçalı bölüklü zamanı değerlendirmek için harika bir kitap oldu. Bir cumartesi başladım ertesi gün pazar akşamı dizi saatine bitmişti kitap.

Ben komünistim kardeşim, saklarım.* Ve vosvos falı kitaptan öğrendiklerim (yazar da kitabı yazarken öğrenmiş bunları). Bir de eavine temizliğe gelen adı Gülsün olan kapıcının eşine Gülsüm diye sesleniyor Behzat Ç. . Aynı hatayı bir kez daha tekrar edip kadın bozulunca kapıcıyla durumu paylaşıyor. Kapıcı ha Gülsüm ha Gülsün ne farkeder diye cevaplıyor. Bu sahne de çok etkiledi beni. 

İlk defa polisiye okuyorum. Anlatılan polisiye öykü benim gibi ilk kez okuyan biri için bile eh işte. Ama karakterler hele de Behzat Ç. çok yaşıyor. Diziden daha başarılı bence kitap. Ama diziyi 2 saatte izleyip paralel olarak yemek de yapabiliyorsunuz. Kitapsa bir günümü aldı.  Benim kitap zevkime göre polisiye ilgi alanımın dışında kalıyor. Emrah Serbes kitabınız çok güzel olmuş ama Barış Bıçakçı'nız(eserlerini peşisıra okumalara doyamadığım ve gene Ankara'yı anlatan yazar olduğu için onu örnek verdim) var mı durumu özetliyor.

* Reha Mağden'in ünlü bir sözü. Aranan birilerini evinde sakladigi için gözaltına alındığında polise verdiği ifade: "Ben komünistim kardeşim, saklarım!".

İletişim Yayınevine de hem tez okumalarımda Devlet ve Kapitalizme ilişkin kitapları hem de Barış Bıçakçı, Emrah Serbes gibi yeni yazarları bizlere ulaştırdığı için kocaman bir iyi ki varsın.
     

20 Mart 2012 Salı

Kalp Ağrısı





İpek Çalışlar'ın Halide Edip biyografisini okuduğumdan beri aklımda Halide Edip kitabı okumak vardı, ama sıra gelmiyordu. Yazın yazlığa götürdüğüm kitaplarım tükenince annemin kütüphanesine el attım. Daha önce yazdığım üzere önce Muz Sesleri'ni okudum, peşi sıra da Kalp Ağrısı'na başladım. Genelde NE'nin emme saatlerini süsledi. Ama sonrasında Ankara'ya dönüş vakti geldi, kitabı yazlıkta unuttum. Sonra annem gelirken kitabı beraberinde getirdi. Böylelikle kitap 2011'den 2012'ye köprü vazifesi gördü.

Azize ve Zeyno yakın iki arkadaş. Zeyno Doktor Saffet ile nişanlı. Azize'lerde Azize'nin akrabası Hasan Beyle tanışır. Olaylar şekillenir.i Hasan ve Zeyno birbirine aşık olur. Ama Azize de Hasan!a aşıktır. Azize'nin intiharı ve çok hastalanması üzerine Azize ve Hasan evlenip tedavi için Viyana'ya giderler. Viyana'da bir de Avrupa kadını Dora eklenir hikayeye. Zeyno bu şekillenme öyküsünü babasına anlatır ve roman böyle başlar. Hele Azize'nin sahneleri tam bir kalp ağrısı:)) Fazla ağdalı. Kitap bir klasik olmadığına göre döneminde değerlendirmek gerek. O dönem için muhtemelen tercih edilen tarz budur. Ama Zeyno'nun yasak sayılabilecek aşkını babasıyla paylaşabilmesi, Avrupa kadını üzerinden değerlendirmeler, evlilik ilişkisi üzerine bakış, evlilik değil kadın ve erkeğin kafalarının denkliğinin önemine vurgu bırakın dönemi günümüz için bile oldukça iddialı. Halide Edip kendi yaşantısını eserlerine yansıtmış bir yazar. Adnan Adıvar ile de bir aşk evliliği yapmıyor. Belki de kendi evliliğini bu kitapta irdelemiştir, kimbilir.

Okuma hikayeniz belli bir olgunluğa eriştiyse, Halide Edip'e özel bir merakınız yoksa, bir araştırma yapmıyorsanız ben pek yaklaşmayın derim. Kalbiniz ağrımasın...

13 Mart 2012 Salı

İdefix Sipariş - Tez İçin


Tez için bir takım okumalar yapmam gerekiyor devlet üzerine. İdefix'ten bu temalı siparişim geldi. Ben tabi biraz geriden yazabildiğim için ancak şimdi kayıt altına alabiliyorum. Sanal kitap fuarını fotograflama kapsamında kazandığım 10 liralık hediye çekimi de kullandım. Ayrı bir keyif hediye kitap okumak;)

28 Şubat 2012 Salı

Sinek Isırıklarının Müellifi

Sanal kitap fuarını bulmuşken dayanamadım aldım gıcır gıcır bir Barış Bıçakçı daha. Sinek Isırıklarının Müellifi.

Cemil romanını yazar, yayınevine bırakır döner ve yayınlanıp yayınlanmayacağına dair cevabı beklemeye başlar, biz romanı okumaya başladığımızda.

Nazlı çalışır, Cemil evdedir.  Kaynayan çaydanlığın mutfağa diktiği o kokulu ağaç (Oktay Rıfat) altında - eğer yaşlanmadıysanız ve torunlarınız muzipçe ayarıyla oynamadıysa saatinizin - toplu konutlarda kurulup bırakılmış, engele takılmadığı sürece sabah öğle akşam diye dümdüz giden günlerin akışı eşliğinde Cemil sızıntıları okuruz sayfalarda.* Kah üst banyodan sızan su, kah gençlikten anlar, kah güve yenikleri, kah cinayeti çözmeme yardım edecek misin diye soran yaşlı komşu teyze, kah onun yazmaya hevesli torunu Berkan, kah torunun sevgilisi, kah Nazlı'nın sevgilisi, kah ölüp giden bir baba. Sonlara doğru sızıntılar arasında göremediklerimiz de çarpıyor arada yüzümüze zıtlıklarda, bazen mahkumların çığlıklarında.

Yazar sevdiği yazarlara, şairlere, şiirlere de selam çakıyor bu eserde.

Yazın sarı sıcak kokusu da geliyor burna,  Nazlı'nın kullandığı deterjanın da, çilek reçelinin de yazarın kısa cümlelerinde.

Filmler vardır, olay anlatmaz bir kesit sunar. Ben o filmleri hiç sevmem. Bu roman da o tarzda, bir kesit sunuyor. Lakin beni benden aldı. Kendi kendime düşündüm, acaba edebiyat daha güçlü bir aktarıma mı sahip de iki aynı tarz bende farklı sanat biçimlerinde farklı lezzetler uyandırıyor.
Gerçi ben Bıçakçı'yı bu kadar sevince yakınımda iki kişinin  yazarı tanıma hevesi oldu kursaklarında kalan. Ama bu sefer de yanıltmadı ben yazar. Bence çok farklı ve başarılı bir üslup.

Yeni eserlerini merakla bekliyorum.

* Kitaptan alıntılarla kurulmuş bir cümle.

24 Şubat 2012 Cuma

Mehmet Eroğlu İmzalı Kitap



Kitapları çok sevmeme rağmen bu seneye kadar hiç imzalı kitabım olmamıştı. İlkini çok ilginç bir rastlancı sonucu edindim(daha sonra anlatacağım). İkincisini de geçen postta anlattığım hikayeyle twitter aracılığıyla. Teşekkürler Mehmet Eroğlu. Kitabı tekrar okuyorum.Yorumlarım çok yakında burada...

15 Şubat 2012 Çarşamba

Mehmet Eroğlu - Sevgililer Günü



O zamanlar sadece mühendis sevgililerdik. Mehmet Eroğlu'ndan bahsetti bana. Evlendik. Herkes gibi yaşamadık biz, koli koli kitaplar getirdik çeyizlerimizde. Evlendik 2 çocucuğumuz oldu, 28 ay aralı, ebeveyn sevgililer olduk.  Kanatlarım var sansam da yoruldum bazen düşüp. Bunlar olurken bizi koyup gitmedi sevgili yazarımız.* Yeni kitapları çıktı. Merakla bekledik, paylaştıklarımızın arasına ekledik bu kitapları...

E-kitapları sevemesem de çok seviyorum sosyal ağları. Yazarı takibe aldım sosyal ağda. Coetzee hakkında sordum seri bir biçimde geldi yanıtı. Hemen aradım sevgiliyi, bak bana kimden yanıt geldi diye.

Fay Kırığı üçlemesinin ilkini okumuştuk. İkincisini sevgili yeni bitirmişti, kitap benim sıramı beklemekteydi. Üçüncü kitabın adı ne olur diye konuşuyorduk aramızda, çocukları uyuttuğumuz sessiz saatlerde.

Dün sevgililer günü için şöyle demiş sevgili yazarımız:
"Sevgililer günü ticari bir icattır. Bence bu döngüyü kırmanın en iyi yolu sevgiliye hadiye olarak güzel bir cümle vermektir."

Bugüne kadar hiç kutlamadığımız sevgililer gününü kutlamaya karar verdim ve sordum sevgili yazarımza:
"  3. romanın adı ne olacak söyleyin de, yılın en bomba hediyesini vereyim sevgilime. Günlerdir yorumda bulunuyoruz aramızda."

Çok geçmeden yanıt gelince ilk, muhtemelen de son ve de bomba sevgililer günü hediyemi verdim. Sevgili de en harika sevgililer günü hediyesini aldığını söyledi. Bunun üzerine şımardım bir de kitap imzalayıp gönderir misiniz diye sordum sevgili yazara. Gerekli gereksiz, nedensiz yazardan imzalı kitap istemek: Terbiye eksikliğinden değil, yazarı çok sevmemin işaretiydi (Emine, 2011:2'de bir cümleden esinlenerek).



* Attila İlhan Ağustos Çıkmazı şiirinden esinle...

13 Şubat 2012 Pazartesi

Deli Kadın Hikayeleri

Özkütle = Ağırlık / Hacim.
Ne işimize yarayacak okulda öğrendiklerimiz? İşte bu işimize yarayacak, delirmiş kadın ölçümünde rehber olacak. Hacim arttıkça özkütlesi azalır maddenin. Beynin ağırlığı değişmezken yükler de yüklersen içini, bir buhar mekanizması da bulamazsan hacmi azaltacak sıfırlatırsın sonsuz hacimde özkütlesini. Delirtirsin. Bu formülün cinsiyeti eksik bence.  Bazen hak veriyorum dişi erkek diye kelimeleri ayıran dillere. Çünkü delirmek çok kadın bir kelime. Çok fena bir kadının delirmesi. Bir erkek  delirdiğinde çoğunlukla köyün delisidir - hep öyleydi deriz, vah fukaraya deriz, mekanı cennet deriz de, başkaca da çok birşey demez çok içlenmeyiz- bir kadın delirdiğinde de çoğunlukla delirmenin dünyası erkek. Delirmenin öznesi. Hep bir erkek görürsünüz deli kadınların başında...

Mine Söğüt'ün etrafında tanıdığı kaç deli kadın var merak ettim. Çok soyut ve bambaşka bir dünyayı bu kadar iyi dile dökmek. Çok çok başarılı. Fil Uçusu'nda haberdar olmuştum kendisinden. Sanal kitap fuarında edindim. Bir cumartesi akşamı başladığım kitap ertesi gün akşam bitmişti. Ne zamandır beni bir kitap böylesine sarmadı. Başucumdaki yılanı okumuştum geçen sene, annelik ve kadınlar üzerine öyküler Hatice Meryem'den. Yavaş yavaş öyküsever mi oldum, yoksa kadın öyküleri mi beni böylesine cezbeden?

21 Deli kadın öyküsü anlatmış yazar. Elbette kimisi çok daha etkileyici geldi bana. Bir kitabı 2. kere okuma isteği çokça uyanmaz bende. Bu onlardan biri oldu.

Ocak 2012 - Ankara.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Utanç

Bilim dünyası insan zihnini farklı etkeleyen 10 romanı belirlemiş.

Listede yer alan on roman şöyle:
- Johann von Goethe / Genç Werther’in Çektikleri (1787)

- Jane Austen / Aşk ve Gurur (1813)

- Nathaniel Hawthorne / Kırmızı Leke 1850

- Gustave Flaubert / Madam Bovary (1856)

- George Eliot / Middlemarch (1870)

- Leo Tolstoy / Anna Karenina (1877)

- Virginia Woolf / Bayan Dalloway (1925)

- Toni Morrison / Sevgili (1987)

- J.M. Coetzee / Utanç (1999)

- Muhsin Hamid / Gönülsüz Köktendinci (2007)
 
Bu haberi okuduğumda sanal kitap fuarından Utanç'ı çoktan sipariş etmiştim bile.
 
Daha önce Coetzee okumadığım için duyduğum utançla kesişerek başladım Utanç'ı okumaya. Yerde ararken gökte bulmuşluğum yoktur, ama yerde bulduklarımı göklere çıkardığım çok olmuştur (Murathan Mungan) sözü aklıma geldi kitabı okurken. Evet başarılı bir yazar da, göklerde olduğu kadar da değil. Hemen twitterdan takip ettiğim çok sevdiğim yazar Mehmet Eroğlu'nun da görüşünü aldım. Yaşasın sanal alem. O da yazarı İngilizce metinden okunduğunda başarılı bulduğunu ifade etti.  (Çevirmenler meselesi aklımı kurcalamaya devam ediyor, bir kitabı hangi çevirmenin çevireceğine nasıl karar veriliyor, yeni bir çevirmen bir kitabı çevirip de mi yayınevinin kapısını çalıyor? vb.).
 
Kitabın zihin açmasına gelince, kesinlikle katılıyorum. Düşünmeye sevk eden bir kitap.
Köpekler üzerinden aktardıkları, bir başka babanın kızı ile kurulan ilişki, kendi kızıyla kurulan ilişki, hangi kızın ne kadar rızası vardı aslında, kendi kabullerimiz ve bu kabuller üzerinden başka yaşamları biçimlendirme isteklerimiz, çok düşündürttü beni utanç.
 
 

Devlet Nedir?

2012 hedefim geçen senekinin iki misli kitap okumak. Bakalım başarabilecek miyim?
Okuduğum ilk kitap Cem Eroğul Devlet Nedir? Yıllar önce edinmiş beklemeye almıştım kitabı. Tez okumalarım kapsamında okudum. Yazar profesörlük tezi için sunmuş sonrada kitaplaştırmış. Devletin işlevi, toplumun ortak çıkarı, egemen sınıfı çıkarı, devletin kendi çıkarı, devletin doğası, devletin biçimleri ve devletin geleceği başlıklarında irdelemiş devletin ne olup ne olmadığını.

Vahşilik döneminde insanların yeryüzüne yayılması tamamlanmıştı. Barbarlik, üretim güçlerinde dev bir ilerleme yaratarak, insan kümelerinin nufüslarında büyük bir artışa, göreli yerleşikliğe, köklü bir işbölümüne ve gitgide artan bir servet birikimine yol açtı. En hızla biriken servet sürülerdi. Evin dışındaki üretim aletlerinin erkeklerce kullanılması sonucu, bu yeni servetlerde erkeklerin malı oldu. Bu yüzden, erkeklerin mirasını kendi soy çizgilerinde tutmak artık daha önemli hale geldi. Böylece, adım adım, ana soyundan baba soyuna geçildi ve kadınların tek erkeğe eved, sadakati esasına dayanan yeni aile biçiminin temeli atıldı (s.73).

Ah sürüler içinde sürmeli koyun devlet nedir aramaya koyulduğumda karşıma çıktın, soyadı mevzunda başım hep senle dertte;)

14 Ocak 2012 Cumartesi

Bir Düğün Gecesi

Çok az iki kere okuduğum kitap vardır. Bir Düğün Gecesi onlardan biri oldu. İlk kitap Ayselin üzerinden akarken bu romanda pek çok karakter üzerinden gene bir döneme tanıklık ediyoruz. Bu sefer romanda geçen süre ilkinden biraz daha uzun bir düğün gecesi boyunca akıyor herşey. Kitabı bitirmeme yakın Cüneyt Özdemirin soruyorum programına konuk oldu Adalet Ağaoğlu. Yaşayan yazarlarımızı daha sık görmek, yazılarını onlardan dinlemek dileğiyle 2011 de okuduğum son kitabın notlarını tamamlıyorum.

Ölmeye Yatmak

Adalet Ağaoğlu'nun Dar Zamanlar üçlemesinden ilki Ölmeye Yatmak. İkinci Bir Düğün Gecesi'ni lise çağlarımda okumuştum. Uzun emzirme dönemleri için aldım elime. Emzirmeye oturmak da diyebiliriz kitabın adına. Ayselin 1 saat 27 dakikalık hikayesinde gelgitlerle hem bir dönemim hem de Aysel'in psikolojisinin anlatıldığı bir roman. Benim gibi dönem romanlarını sevenlerdenseniz bilhassa öneririm. Aysel yıllar içinde büyür giderken ben de emzire emzire büyüttüm bu arada bebeği...