27 Aralık 2010 Pazartesi

Pıtırcık



Renè Goscinny'nin kaleminde, Jean-Jacques Sempé'nin fırçasında hayat bulmuş Pıtırcık. Asterix ve Red Kit'le Renè tarafından kardeş.

Arkadaşları Lüplüp, Çarpım, Gümüş, Toraman, Sırım, Dırdır ile maceradan maceraya koşarken, karnımda Pıtırcık'la okumak istedim.

Çocuklarıma bir kütüphane oluşturmak istiyorum. Benim okuduğum onların kitapları olacak kitaplardan oluşan bir kütüphane. Pıtırcık da bu amaçla seçtiğim kitaplardan.
Bir çocuğun kaygıları, algılarıyla yazılmış bir kitap Pıtırcık.

UE, E.'yi anne karnında pek sevmektedir. Ama ona E.'nin annesi kim diye sorduğumda bana cevabı kim oldu. Onlar bambaşka algılarla, bazen yüzümüzde kocaman bir gülümseme bırakarak yaşıyorlar hayatı. Pıtırcıkı okuduklarında oldukça büyümüş olacaklar. O günlerde Pıtırcık'ı birlikte okumak, hem Pıtırcık'a hem onların miniklik anılarına beraberce gülmek dileğiyle...

25 Aralık 2010 Cumartesi

Aklımdaki Yılan

Yeliz'in mimi harekete geçirdi, bir kitap siparişi verdim. Bu sırada listemde olan Hatice Meryem'in Aklımdaki Yılan'ını da edindim. Daha önce Sinek Kadar Kocam Olsun Başında Bulunsun'u okumuştum. Devlet Tiyatroları'nda (Ankara) oyunlaştırıldı kitap. Geçen sene arkadaşıma doğumgünü hediyesi biletini almak istediğimde kapalı gişe oynadığını görmüştüm (bu sene durum nasıl bilmiyorum).

Aklımdaki Yılan İletişim Yayınları'ndan. Bir günde okuyup bitirdim.  Dili kullanımını çok sevdim kitabın. Ben kolay kolay hikaye okumayı sevmem, ama konu şu aralar çok benden olduğu için sanırım fena sardı. 8 anneyi anlatmış, Meryem. Keşke 16 olsaymış dedim.

Annelik meslektir toplumsal baskısını, kaliteli zaman, muhteşem anne dayatmasını, kızların annelerini çoğu zaman anlamamasını, anlamak için uğraşmamasını, annelerden kızlara geçen mirasları, doğuran mı annedir emek veren mi anlatmış.

Ben en çok doğurmak anne olmaya yeter mi, yoksa insanı emek mi anne yapar irdelemesini yaptığı Kadın Kadına Bir Hesaplaşma'yı beğendim. En çok da bu öyküde baktığı çocuğun annesine çocuğu arayıp sormuyor diye kızan kadının, baktığı kuşların annesi gelince onlara ben baktım büyüttüm şimdi neden geliyorsun gözlemi hoşuma gitti. Başımıza gelmeyen durumlar hakkında ne kadar da kolay konuşabiliyor, yargılayabiliyor, acımasızlaşabiliyoruz. Hem de yargıladığımız yönde tavır gördüğümüzde altüst olabiliyoruz.

Meryem bir söyleşisinde, "Anneliğin yüceltilmesini, hem bilinçli, hem de bilinçsiz olarak kadını köşeye sıkıştırmanın bir yöntemi olarak görüyorum." diyor. Ben de, ben de. Yücelt değer kat, sonra az ya da hiç sorumluluk al, değerler yücesi kadın atfedilen kutsallığına bakıp gıkını çıkaramasın. Akıllıca.

Gene aynı söyleşide ekliyor "Ben çocuklarımla ilgili bir anneyim ama ne onları boğacak kadar ne de onları kasacak kadar bir ilgi değil bu. Sürekli olarak dengeyi tutturmaya çalışıyorum. Mükemmel mi? Değil. Sıkıntılar yok mu? Bir sürü. Küçük oğlumu çok küçük yaşta kreşe verdim, çünkü kendimi geliştirmem için zamana ihtiyacım vardı. Evim pis olsun, dolapların arkası toz içinde kalsın, umurumda değil ama çocuğum böyle bir annenin çocuğu olduğunun farkında olarak büyüsün. Dolayısıyla mümkünse 13-14 yaşlarına geldiği zaman yemeğini kendisi dolaptan alsın. Aslında zaten birçok çalışan annenin çocuğu böyle yaşıyor. Bizde annelik, ev kadınlığı, çocuğun yüzde yüz hizmet ile mesul olduğu bir kuruma dönüşüyor. Bu kadın açısından da, çocuk açısından da tehlikeli." Köyden kente göçle tarladan kopup eve kapanan kadınlar için cillop evler, kolalı gömlekler, dört başı mamur sofralar ben çocuğuma kıymet verdimin göstergesiydi belki, lakin artık kadınların çocuklarının büyüdüğü dünyada (bilhassa kendi ülkem için) kadınların özgür olduğu, çalıştığı, kendini geliştirdiği, ürettiği bir ülkeyi çocuklarına sunmak için çaba (Hatice Meryem'inki gibi) benim için daha kıymetli. Dolabın arkasının değil sokağın ucunun temiz olmasını önemsiyorum. Haa, hem dolap arkası, hep sokak ötesi pırıl pırılsa ne ala. Ama bunu sağlayacak ve tükenmeyecek kadın azdır sanırım, en azından erkeğin ciddi omuz desteğine gereksinimi vardır. Gerçi bu kitapta erkekler hiç yok desem yeri. Kitap boyunca babalar ya yok, ya fena, ya flu. Aslında anneler ve babalarla öyküleri yazsa böylesi iyi gözlemci ve söz ustası bir yazar, tadından yenmez değil mi?


Kitabın öznesi genç annelerin hep oğulları var, anne kız ilişkisindeki annelerse hep çocuklarını büyütmüş olanlar. Yazarın da oğulları var herhalde diye düşündüm. Biri 22, diğeri 15 yaşında iki oğlu varmış.

"Hatice Meryem Aklımdaki Yılan’da yepyeni hikâyelerini edebiyatın ve mizahın kuvvetli tonuyla anlatıyor." diyor tanıtımda, mizah kısmı biraz iddialı ama edebiyat kısmına imzamı atıyorum.

Biraz okumak isteyenler için minik parça .

Eskiye bağlanmayan yeniyi tatsız, tuzsuz, kuru ve anlamsız bulduğum için (s.18).

Ne de olsa seyircisi tek, bileti bedave, gösterimi ömür boyu sürecek vasat bir oyunun yegane yıldızı olmaktı annelik (s.16).

Onu güldürmeye bayılıyordum (ben de UE'yi güldürmeye bayılıyorum:)) (s.23).

Şu annelik meselesini tutup mesleğe dönüştürüyordu pek çok kadın (s.27).

Anneler ve Kızları




Bizim bir Yaso'muz var. Bizi şımartmayı pek sever.

Yakın arkadaşımla bir hafta arayla gebeliklerimiz var. İkimizin de kızları olacak. Arkadaşımdaki buluşmada İlkim Öz'den Anneler ve Kızlarını hediye etti ikimize.

Kitap doğumdan evliliğe anne kız ilişkisini irdeliyor. Okunması kolay bir kitap. Ama sanırım zaman dilimini çok geniş seçtiği için derinlikli bir anlatım içermiyor. Fazla giriş seviyesinde. Ama kitabı okurken, kızımı ve evrelerimizi hayal etmek çok güzeldi. Tekrar tekrar teşekkürler Yasocum.

Bir ana kızın yaşantısındaki en önemli figürlerdendir teyzeler. Pıtırcık Yaso teyzesi olduğu için çok şanslı. Ben de senin gibi bir arkadaşım olduğu için.

Doğumgünün hiç internet aleminde kutlanmış mıydı? Bu da benim sana doğumgünü hediyem olsun;) Nice nice mutlu yaşlara.

UE, ben ve DE seni çok seviyoruuuz...

1 Aralık 2010 Çarşamba

Latife ve Halide'ler...

Saricizmeli okumuyor mu sandınız, okuyor da bir türlü iki satır notunu düşemiyor. Önce Latife konsept kitabo, sonra yaz tatilinde mide bulantıları arasında Halide romanı ve en son Halide biyografisi.

Eskişehri yol eylerken Latife'nin konsept kitabını okumuştum. Bir daha konsept kitap okunmaya demiştim.

Şimdi Halide'yi okudum gene İpek Çalışlar'ın kaleminden.

Latife, Halide ve İpek Çalışlar ne güzel kadınlarsınız siz. Latife donanımını bir erkek uğruna heba eden bir kadın olduğu için belki, kitabın konseptliğinden değil gönlümde diğer ikisi kadar yer edinemedi.

Yaz tatili sırasında Frances Kazan'dan Halide'nin romanını okumuştum. Sırlar alemine daldım dalıyorum derken roman bitmişti. Tam da kurtuluş şavaşı zamanı ve sonrası halideyi anlatacakken. Gerçi yazar bizi şöyle uyarmış internette gezinirken gördüğüm kadarıyla :"'romanı bir Halide Edip biyografisi gibi okumamaları konusunda uyaran Kazan, 20. yüzyılın eşiğinde büyük karmaşaların yaşandığı İstanbul'u anlatmak için Halide'nin en uygun kişi olduğu görüşünde".

Neyse ki İpek Çalışlar'ın Halide biyografisi romanın hayal kırıklığını aldı götürdü. O devirde bir kadın olarak çok işlerin üstesinden geliyor Halide. Bunda babasının onun eğitimine verdiği önemin katkısı büyük. Baba eleştirileri göze alıp kızını Amerikan Lisesine gönderecek kadar öngörülü ama iki eşli olacak kadar eskilerde.

Hocası Salih Zekiye hayranlığı evliliği, 2. kadının varlığıyla Salih Zeki'den ayrılışı, ordu günleri ve onbaşılığı, Atatürk'le alıp veremedikleri, mandacı mıydı, aşık olmadan Adnan Adıvar'la evlenişi, aşk olmadan başlayan evliliğin dönüştüğü çok kıymetli arkadaşlık, kadın haklarında çaba, bunları yapabilmek için Amerika'ya okumaya gönderdiği oğullarından ayrı kalış, ünlü arkadaşları, pek bilmemesine rağmen ısrarla satranç oynayışı, sürgün yılları, milletvekilliği, kurduğu üniversite kürsüsü, sözünü sakınmaması... Benim açımdan ince ince çalışılmış çok çok doyurucu bir kitaptı.

Ortaokul yıllarımda Zeyno'nun oğlunu okumuştum. Emzirirken Kalp Ağrısı, Sinekli Bakkal, tekrar Zeyno'nun oğlu hiç fena gitmez sanırım.

doyamadım iyi bir biyografi okumaya. Rosa Lüxemburg biyografisi aldım peşi sıra. Sırada okunmayı bekliyor.

Çok işler başaran insanları çok seviyorum. Hele de kadınlarsa daha da çok;)